29 Mart 2009 Pazar

Bulaşıcı Hastalıklar


Kuşkusuz küresel ısınma sayesinde bozulan denge insanları da büyük ölüçüde etkiliyor.Doğal kaynaklara zarar verme,su israfı,sanayileşme,ormanlık alanları tahrip etme insanlığın kendi elleriyle sonunu hazırlamasına da yardım ediyor.Küresel ısınmanın önemli sonuçlarına bir göz atalım;

-Ozon tabakasının giderek incelmesiyle güneşin zararlı ışınları daha az filtre ediliyor.Bu da insanlarda cilt ve göz rahatsızlıklarına sebep oluyor.Üstelik insan vücudunun bağışıklık sistemini zayıflatarak bulaşıcı hastalıklara karşı korunmasız hale getiriyor.

-Atmosferin hızla ısınmasıyla belli bölgelerde sıcak hava dalgası nedeniyle ölüm oranlarının 2020 yılında 2 katına çıkacağı tahmin ediliyor.

-Sıcaklıklar arttıkça sivrisineklerin yaydığı hastalıklar (sarı humma,sıtma,Dang humması) önemli bir sorun olarak kendini gösteriyor. Sıcakta, sivrisineklerin yaşayabileceği bir ısı dağılımında sinekler daha fazla çoğalır ve daha fazla ısırır.Böylece bulaşıcı hastalıkların oluşmasına zemin hazırlıyor.

-Küresel ısınma sayesinde dünyadaki canlı ve bitki türleri azalıyor.Bu da ekolojik dengenin bozulmasına neden oluyor.

-Su kaynaklarının giderek azalması hijyenin bozulmasına ve su yoluyla bulaşan hastalıkların artmasına neden oluyor.

-Kutuplardaki buzullaşma ve yağış rejimi okyanuslardaki akıntıların gücünü belirliyor. Bu okyanus akıntıları ise lokal iklimler üzerinde etkili oluyor. Isınan yeryüzünde sera etkisiyle buharlaşmanın artacağı ve bunun da daha fazla yağışa yol açacağı düşünülüyor.

-Ayrıca depremler,kasırgalar,tayfunlar,sel,kuraklık gibi doğa olayları pek çok insanın ölümüne yol açmış,pek çok şehir tamamen yok olmuştur. küresel ısınma nedeniyle 2080'e kadar 200 ila 600 milyon insan açlık çekecek, 1.1 ila 3.2 milyar insan da susuzluktan etkilenecektir.


çevre kirliliği
Canlıların hayati aktivitelerini olumsuz yönde etkileyen çevre sorunlarına çevre kirliliği adı verilir.Çevre kirliliğinin temel sebebi sanayi devrimine dayandırılsa da aslında yüzyıllar önceye kadar uzanmaktadır. İnsanoğlu ilk kez milyonlarca yıl önce ateşi bulup,farkında olmadan havayı kirletmeye başlamıştır.Tarım yapmaya başladıktan sonra da çevreyi bilinçsiz bir biçimde değiştirme sürecine girmiştir.Ormanların tahrip edilmesi,aşırı otlatma,yanlış arazi kullanımı,böcek öldürücü ilaçların kullanımı,kentleşme ve sanayileşme gibi değişikliklerle birlikte çevre kirliliği ortaya çıkmıştır.Ortaçağda çevre kirliliğinin önemli bir sorun olduğunun farkına varıldı.12. yüzyılda Fransa'da Philippe Auguste sokaklardaki iğrenç atıkların kaldırılmasını ilk emreden kral oldu.Böylece dışkılarını akarsulara atan halk kendi içme suyu kaynaklarını kirletti.Yine çevre kirliliği hakkında ilk bilinen yasa 1388'de İngiltere Parlementosu'nda kabul edildi.Bu yasaya göre akarsulara ve sokaklara dışkı atılmayacaktı.Sanayi devriminde sanayi ve enerji üretme tesisleri yoğunlukta olduğu için çevre kirliliği daha fazladır.Tüm sanayi bölgelerinde metalurji ve demir çelik kuruluşları karaları havayı ve suyu kirlettiler.Charles Dickens'in romanları, komünizmin teorisyeni Friedrich Engels'in yazıları, Londra'nın kirlenmişliğinin kitaplardaki en önemli örnekleridir.Sonuç olarak her türlü sanayi atıkları,radyoaktif maddelerin radyasyon etkisi,gürültü meydana getiren ses titreşimleri sanayileşmiş ülkelerin çevre sorunları arasındadır.Bu da teknolojinin bilinçsiz kullanılmasından kaynaklanmaktadır.Çevre unsurlarına göre çevre kirliliği çeşitli gruplara ayrılır;hava kirliliği,su kirliliği,toprak kirliliği,gürültü kirliliği ve radyoaktif kirlenmedir. .
Hava Kirliliği
Atmosferi oluşturan gazlardan azot %78,oksijen %21,argon %0,9 ve karbondioksit %0,03 oranlarında bulunur.Bu gazlardan başka su buharı,azot ve kükürt bileşikleri ile toz bulunur.Dünyada ki yaşam bu temel elementler üzerine kuruludur.Atmosferdeki gaz karışım dengesinin bozulmasına hava kirlenmesi denir.Sanayi kuruluşları,termik santraller,yakma tesisleri (endüstriyel atıkların yakılması),motorlu taşıtlar hava kirliliğine neden olan başlıca kaynaklardır.Ülkemizde hava kirliliği Murgul Bakır İşletmesinin çevreye yaydığı zararlı gazlarla başlamıştır.Daha sonra Erzurum ,İzmit,Kayseri,Konya ve İstanbulda artan hava kirliliği önemli bir çevre sorunu haline gelmiştir.Türkiyede hava kirliliği çalışmaları ilk olarak 1961 yılında sağlık bakalığı bünyesinde,Ankarada iki adet yarı otomatik kükürtdioksit ve duman ölçer cihazla başlatılmıştır.
Su Kirliliği
İnsan yaşamı için hayati öneme sahip olan su, aynı zamanda en çok kirlenen doğal maddedir.Havaya karışan çok sayıda kirletici madde,oksijen,ışık ve ultraviyole ışınlarının etkisi ile parçalanarak toprağa iner.Oradan akarsulara,akarsulardan da denizlere ve göllere ulaşır.Böylece su kirliliği oluşur.Evsel atıklar,endüstriyel,kentsel,tarım gibi etkenler başlıca nedenidir.Ülkemizde su kirliliği ilk kez 1940'da Haliçte,1960'ta İzmir ve İzmit körfezlerinde ,1970'li yıllarda Mersin,İskenderun,Edremit körfezlerinde başlamıştır.
Toprak Kirliliği
Çevreye atılan zararlı maddelerin toprağın yapısını ve işlevini bozmasına toprak kirliliği adı verilir.Hayvan dışkısı mezbahalardan ve her türlü ekin biçme etkinliğinden gelen atıklar, toprak kirlenmesinin en önemli kaynağıdır.Bilinçsiz yapılan ilaçlama ve gübreleme toprak kirliliğini hızlandırmıştır.Yirminci yüzyılın ortalarına doğru hızlı nüfus artışı ile birlikte, tarım ve diğer alanlardaki sanayi ve teknolojinin hızla gelişmesine paralel olarak toprak kirliliği de artmaya başlamıştır.
Gürültü Kirliliği
Gürültü insanlar üzerinde olumsuz etkenler yapan istenmeyen seslerdir.Gürültü kirliliği çevre kirlenmesi içinde önemli bir yere sahiptir.Bu yüzden gürültü ile ilgili kanuni düzenlemeler yapılmıştır.Trafik ve sanayinin yoğun olduğu bölgelerde gürültü kirliliği daha fazladır.İnsanlar üzerinde çok fazla olumsuz etkisi vardır.Gürültü;dikkati dağıtır,düşünmeyi engeller,uykusuzluğa ve buna bağlı olarak gerginliğe neden olur.Örneğin:30-40 desibel düzeyindeki gürültü uykusuzluk,sinir,konsantrasyon bozukluğu gibi ruhsal bozukluklara;60-90 desibel düzeyindeki gürültü baş dönmesi,solunum hızlanması gibi ruhsal ve sinirsel bozukluklara;90-180 desibel düzeyindeki gürültü ruhsal,sinirsel,işitme ve denge bozukluklarına ayrıca iç kulak ve beyinde tahribatlara;180 desibelin üstünün kulak zarı patlamalarına yol açtığı saptanmıştır.
Radyoaktif Kirlenme
Radyosyon;belli enerjinin kaynağından demet halinde çevreye dağılması olayıdır.Dünyada genellikle her yerde radyasyon bulunduğu için çoğu yerde az çok radyasyon vardır.Radyoaktif kirlenmenin nedenleri;nükleer enerji santralleri,çeşitli nükleer denemeler,tıbbi içerikli üretimler ve çeşitli endüstri tipi üretimlerdir.Radyoaktif maddeye sahip hayvansal ürünler (et, balık, süt, vb.) ve bitkiler, bu zararlı maddeyi besin zinciri ile insanlara ve diğer canlılara taşır. Böylece bağışıklık mekanizmasını felce uğratmak ve kansere neden olmak gibi sorunlara yol açar.

Bize Düşenler....

  • Yenilenebilir enerji kaynakları kullanılmalı,
  • Tasarruflu ampuller kullanılmalı,
  • Karbon vergisi çıkarılmalı,dünyayı kirletmeye devam eden bedelini ödemeli,
  • Toplu taşıma araçları kullanılmalı,
  • Klima kullanımı azaltılmalı,
  • Yakıt sarfiyatı düşük olan araçlar satın alınmalı,
  • Bahçe tarımı desteklenmeli,ürünler bu üreticilerden alınmalı,
  • Elektrikli aletler stand by konumunda bırakılmamalı,
  • Kağıtların geri dönüşümü maksimum ölçüde sağlanmalı,
  • Enerji tasarrufu sağlayan ev aletleri tercih edilmelidir,
  • Uzun süre kullanılmayacak aletler prizden çıkarılmalıdır,
  • DAHA FAZLA PAYLAŞMALI,DAHA AZ TÜKETMELİ,BASİTÇE YAŞAMALI...

Kaynak: www.kuresel-isinma.org

Geri Dönüşümünün Faydaları
Çevre açısından;Yurdumuzda üretilen kağıt ve karton imalinde SEKA’nın bazı fabrikaları hariç olmak üzere, üretim tamamen hazır ithal selüloz , saman ve atık kağıttan yapılmaktadır. İyi organize edilmiş bir toplama sistemi belediyelerin katı atık toplama yüklerini hafifleteceği gibi, çöplüklerde bertaraf edilmesi işlemini de önleyecektir. Ayrıca, üretimin atık kağıt kullanılarak yapılması halinde imalat için gerekli olan su ve kimyevi maddelerin daha az kullanılacak olması ÇEVRE KORUNMASI açısından son derece önemlidir.
Orman kaynakları açısından;Türkiye’de orman kaynakları kağıt üretimine paralel olarak gelişmemekte, bu yüzden kağıt sanayii için hammadde sıkıntısı doğmaktadır. 1 ton kağıt üretimi için takriben 3 m³ ağaca ihtiyaç vardır ki, atık kağıdın değerlendirilebilmesi ile odun kullanımı sınırlandırılabilmektedir.
Enerji Tasarrufu;Kağıt üretiminde odun yerine atık kağıt kullanılması durumunda üretim için lüzumlu enerji ihtiyacı daha azdır. Zira atık kağıt, hammadde olarak kullanılan odundan selüloz üretimine nazaran çok daha az enerji harcanarak hammadde haline getirilebilmektedir. Bu yüzden mühim ölçüde enerji tasarrufu sağlanmaktadır.
Hammadde Kaynağı ve Kimyevi Madde tasarrufu;Atık kağıtların kullanımı, kullanıldığı ölçüde bir hammadde kaynağı oluşturmaktadır. Bu nedenle atık kağıt kullanımı halinde, kağıdın bünyesinde bulunan bazı kimyevi maddeler de geri kazanıldığından kimyevi madde tasarrufu gerçekleşmektedir.
Maddi tasarruf;Atık kağıdın ülke içinde toplanıp kullanılması ile yurt dışından selüloz ve atık kağıt ithalinin azalması ile mühim ölçüde tasarruf temin edilecektir. Ayrıca, atık kağıdın toplanması, tasnifi ve nakliyesi dolayısıyla yeni istihdam sahaları ortaya çıkacaktır.
Eski kağıttan yeni kağıt yapmak;
Ø % 35 oranında ekonomik yarar sağlamakta olup,
Ø % 50 daha az enerji harcanmasına,
Ø % 95 oranında daha düşük hava kirliliğine, ve
Ø Binlerce hektar ormanın yok edilmesini önlemektedir.
İstatistiklere bakıldığında ;
Atık kağıt kullanılmaması halinde; Türkiye’de günde 175 hektar, Dünya’da ise her dakikada 110 bin hektar orman yok olmakta. Bunun getireceği doğa tahribatı ve ekolojik dengeye verdiği zarar ise hiçbir ekonomik bedelle ödenmeyecek kadar ağırdır.
20 yaşındaki ağaçtan 60 kg. kağıt elde edilirken, 150 kg. atık kağıttan 100 / 140 kg. mamul kağıt/ karton elde etmek mümkün olmaktadır.

28 Mart 2009 Cumartesi


Suyla ilgili doğru bildiğimiz 7 yanlış:Su boşa akmaz.Çok baraj, çok kalkınma değildir. Günümüzde göllerin kuruyor olmasının en temel nedeni küresel ısınma değil, yanlış tarımsal sulama projeleridir. En çok su tasarrufu evde değil, tarlada yapılır. Sulu tarım her zaman daha karlı değildir. Nehirleri taşıyarak her zaman su sorunu çözülmez. Türkiye'de doğayı yok eden en büyük etken orman yangınları veya çölleşme değil, yanlış su politikalarıdır.Devlet Su İşleri (DSİ), bugüne kadar Türkiye'deki su kaynaklarının yönetimini büyük ölçüde bu 7 yanlış üzerine inşa etmiştir ve bu nedenle su kaynaklarımız hızla yok olmaktadır. Doğa Derneği, bu durumun değişebilmesi için su kaynaklarının yönetiminin havza ölçeğinde yapılmasını talep etmektedir. Türkiye göllerinin yarıya yakınının kurumasına neden olan, Türkiye'nin önemli doğa alanlarını tehdit eden yanlış su politikaları Türkiye'nin geleceğini tehlikeye sokacak kadar ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır.Sulama ve baraj projelerinin gerek planlama gerekse uygulama aşamasında tarımsal, çevresel ve orta vadeli ekonomik etkileri göz ardı ettiğini belirten Doğa Derneği Başkanı Güven Eken, bunun sonucunda, yer altı ve yer üstü sularının kalite ve miktarında son 20 yıl içerisinde ciddi azalmalar ortaya çıktığını söyledi.Su konusunda Türkiye'de kamuoyunun bilimsel temeli olmayan "suyumuz boşa akıyor" cümlesiyle yanıltıldığını bildiren Eken, bilinenin aksine doğada tek bir damla suyun boşa akmadığını kaydetti ve raporda belirtilen diğer yanlışlara dikkat çekti.DSİ'nin yanlış su politikaları nedeniyle 20 yıl içinde Marmara Denizi büyüklüğünde (1,5 milyon hektar) sulakalanının kuruduğuna dikkat çeken Güven Eken "Türkiye'nin su kaynaklarının her şeyden önce entegre havza yönetimi ilkesi doğrultusunda yönetilmesi gerekirken bunun yerine sularımız DSİ tarafından ihale ölçeğinde yönetilmektedir. Zaman kaybetmeden bu anlayış terk edilmelidir. Su kaynaklarına yönelik her türlü müdahalede gelecek kuşakların yaşam hakkını da dikkate alan üstün kamu yararı gözetilmelidir. Su yatırımlarında şirketlerin elde edeceği kazançlar yerine suyun doğal döngüsü ve akışından elde edilen ekolojik ve ekonomik kazanç dikkate alınmalıdır. Suyun kullanımında arzın yönetimi yerine talebin yönetilmesi benimsenmelidir.
TARIMSAL FAALİYETLERDEN KAYNAKLANAN ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Tarım ilaçları hava yoluyla da çevreyi kirletmektedir. Etkili maddenin buharlaşabilir olması yoğun ilaç kullanılan alanların çevresindeki yerleşim yerlerindeki tüm canlılar üzerinde zararlı etkilere neden olmaktadır.

Bunlarla birlikte yoğun şekilde bilinçsiz kullanılan tarım ilaçları mikroorganizmaların ilaçlara karşı duyarlılığını azaltmaktadır. Ayrıca bitki hastalık ve zararlılarına karşı kullanılan ilaçların toksite derecesine göre son uygulama ile hasat arasında geçmesi gereken belirli bir süre vardır. Eğer ilaç uygulamasından hemen sonra ürün hasat edilirse, bitki yüzeylerindeki yağlı, nemli veya mumlu tabakada ilaç kalıntıları bulunabilmektedir. Bu besinlerin tüketilmesi insan ve çevre sağlığı bakımından tehlike oluşturmaktadır.

Tarım ilaçlarının yoğun ve bilinçsiz kullanımı çevreye bu ilaçların bulaşmasına ve doğal dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Bunun için de kullanılacak ilacın seçiminde, olanaklar ölçüsünde geniş spektrumlu olmayan, seçici, toprak ve suda çabuk parçalanan çevreye en az zarar veren ilaçlar olmasına özen gösterilmelidir. Kullanılan ilaçların büyük kısmı uygulama yerlerinden başka yerlere gitmekte ya da taşınmaktadır. Örneğin; DDT' nin pestisid özelliğinin keşfinden bugüne kadar biyosfere yayılan miktarı 450.000 ton olarak hesaplanmıştır. Bu ilaçların düşük seviyede bulaşması durumunda bile zararları oldukça fazladır.

AB SERA GAZI SALINIMINI AZALTMAYI HEDEFLİYOR

Avrupa Komisyonu, sera gazlarının 2020′ye dek yüzde 20 azaltılması için, 27 birlik üyesinin enerji ihtiyaçlarının rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir kaynaklardan sağlanmasını hedefliyor.Avrupa Komisyonu sera gazı salımının azaltılması için kolları sıvadı. Komisyon toplantısında 2020 yılına kadar gaz salımının yüzde 20 azaltılması için bir “yol haritası” hazırlandı. İlk olarak her üye ülkenin rüzgar ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji hedefleri belirlendi.
Bu oran halihazırda yüzde 1.3 yenilenebilir enerji kullanan İngiltere için yüzde 15, enerjisinin yüzde 40′ını yenilenebilir kaynaklardan sağlayan İsveç için ise yüzde 49 olarak belirlendi. Yeni bir çözüm olarak sunulan biyolojik yakıtların karayolu ulaşımında kullanılan yakıtlar içinde yüzde 10 pay sahibi olması düşünülüyor.Şirketlerin de sorumluluğu varSadece hükümetler değil şirketlere de sorumluluklar düşüyor. Şirketler yarattıkları kirlilik için izin belgeleri alacak. Şirketlerin atmosfere ne kadar zehirli gaz bırakabileceğini belirleyen kotalar artık Brüksel’de belirlenecek. Uygulamada ülkelerin ekonomik durumları da göz önünde bulundurulacak. Zengin ülkelerin hedefleri daha ağır olacak, yoksul ülkelerin emisyonlarının artmasına izin verilecek.
Planın uygulanması için üye ülkeler ve Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanması gerekiyor.
Ancak bazı üye ülkeler Rusya ve Çin’le rekabeti yitirmemek için bu plana sıcak bakmıyor. Bu da bu onay sürecini geciktirebilir. Çevreci örgütler de hedeflenen yüzde 20 oranının az olduğu görüşünde. Çevreciler, Birlik üyesi ülkelerin sera gazı salımının 2020 yılına kadar yüzde 30 oranında azaltılmasını istiyor.
AB Komisyonu, önlemler sayesinde karbondioksit salınımının yılda 900 milyon ton kadar ve fosil yakıt kullanımının yılda 300 milyon ton kadar azaltılacağını belirtiyor. Komisyon, yıllık yaklaşık 15 milyar euro maliyet getireceği hesaplanan yenilenebilir enerji zorunluluğunun yüksek teknolojinin desteklenmesi, yaratılacak yeni istihdam ve enerji ithalatı bağımlılığının azaltılması gibi avantajlar dikkate alındığında tercih edilebileceğini ifade ediyor.