28 Mart 2009 Cumartesi


Suyla ilgili doğru bildiğimiz 7 yanlış:Su boşa akmaz.Çok baraj, çok kalkınma değildir. Günümüzde göllerin kuruyor olmasının en temel nedeni küresel ısınma değil, yanlış tarımsal sulama projeleridir. En çok su tasarrufu evde değil, tarlada yapılır. Sulu tarım her zaman daha karlı değildir. Nehirleri taşıyarak her zaman su sorunu çözülmez. Türkiye'de doğayı yok eden en büyük etken orman yangınları veya çölleşme değil, yanlış su politikalarıdır.Devlet Su İşleri (DSİ), bugüne kadar Türkiye'deki su kaynaklarının yönetimini büyük ölçüde bu 7 yanlış üzerine inşa etmiştir ve bu nedenle su kaynaklarımız hızla yok olmaktadır. Doğa Derneği, bu durumun değişebilmesi için su kaynaklarının yönetiminin havza ölçeğinde yapılmasını talep etmektedir. Türkiye göllerinin yarıya yakınının kurumasına neden olan, Türkiye'nin önemli doğa alanlarını tehdit eden yanlış su politikaları Türkiye'nin geleceğini tehlikeye sokacak kadar ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır.Sulama ve baraj projelerinin gerek planlama gerekse uygulama aşamasında tarımsal, çevresel ve orta vadeli ekonomik etkileri göz ardı ettiğini belirten Doğa Derneği Başkanı Güven Eken, bunun sonucunda, yer altı ve yer üstü sularının kalite ve miktarında son 20 yıl içerisinde ciddi azalmalar ortaya çıktığını söyledi.Su konusunda Türkiye'de kamuoyunun bilimsel temeli olmayan "suyumuz boşa akıyor" cümlesiyle yanıltıldığını bildiren Eken, bilinenin aksine doğada tek bir damla suyun boşa akmadığını kaydetti ve raporda belirtilen diğer yanlışlara dikkat çekti.DSİ'nin yanlış su politikaları nedeniyle 20 yıl içinde Marmara Denizi büyüklüğünde (1,5 milyon hektar) sulakalanının kuruduğuna dikkat çeken Güven Eken "Türkiye'nin su kaynaklarının her şeyden önce entegre havza yönetimi ilkesi doğrultusunda yönetilmesi gerekirken bunun yerine sularımız DSİ tarafından ihale ölçeğinde yönetilmektedir. Zaman kaybetmeden bu anlayış terk edilmelidir. Su kaynaklarına yönelik her türlü müdahalede gelecek kuşakların yaşam hakkını da dikkate alan üstün kamu yararı gözetilmelidir. Su yatırımlarında şirketlerin elde edeceği kazançlar yerine suyun doğal döngüsü ve akışından elde edilen ekolojik ve ekonomik kazanç dikkate alınmalıdır. Suyun kullanımında arzın yönetimi yerine talebin yönetilmesi benimsenmelidir.
TARIMSAL FAALİYETLERDEN KAYNAKLANAN ÇEVRE KİRLİLİĞİ
Tarım ilaçları hava yoluyla da çevreyi kirletmektedir. Etkili maddenin buharlaşabilir olması yoğun ilaç kullanılan alanların çevresindeki yerleşim yerlerindeki tüm canlılar üzerinde zararlı etkilere neden olmaktadır.

Bunlarla birlikte yoğun şekilde bilinçsiz kullanılan tarım ilaçları mikroorganizmaların ilaçlara karşı duyarlılığını azaltmaktadır. Ayrıca bitki hastalık ve zararlılarına karşı kullanılan ilaçların toksite derecesine göre son uygulama ile hasat arasında geçmesi gereken belirli bir süre vardır. Eğer ilaç uygulamasından hemen sonra ürün hasat edilirse, bitki yüzeylerindeki yağlı, nemli veya mumlu tabakada ilaç kalıntıları bulunabilmektedir. Bu besinlerin tüketilmesi insan ve çevre sağlığı bakımından tehlike oluşturmaktadır.

Tarım ilaçlarının yoğun ve bilinçsiz kullanımı çevreye bu ilaçların bulaşmasına ve doğal dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Bunun için de kullanılacak ilacın seçiminde, olanaklar ölçüsünde geniş spektrumlu olmayan, seçici, toprak ve suda çabuk parçalanan çevreye en az zarar veren ilaçlar olmasına özen gösterilmelidir. Kullanılan ilaçların büyük kısmı uygulama yerlerinden başka yerlere gitmekte ya da taşınmaktadır. Örneğin; DDT' nin pestisid özelliğinin keşfinden bugüne kadar biyosfere yayılan miktarı 450.000 ton olarak hesaplanmıştır. Bu ilaçların düşük seviyede bulaşması durumunda bile zararları oldukça fazladır.

AB SERA GAZI SALINIMINI AZALTMAYI HEDEFLİYOR

Avrupa Komisyonu, sera gazlarının 2020′ye dek yüzde 20 azaltılması için, 27 birlik üyesinin enerji ihtiyaçlarının rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir kaynaklardan sağlanmasını hedefliyor.Avrupa Komisyonu sera gazı salımının azaltılması için kolları sıvadı. Komisyon toplantısında 2020 yılına kadar gaz salımının yüzde 20 azaltılması için bir “yol haritası” hazırlandı. İlk olarak her üye ülkenin rüzgar ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji hedefleri belirlendi.
Bu oran halihazırda yüzde 1.3 yenilenebilir enerji kullanan İngiltere için yüzde 15, enerjisinin yüzde 40′ını yenilenebilir kaynaklardan sağlayan İsveç için ise yüzde 49 olarak belirlendi. Yeni bir çözüm olarak sunulan biyolojik yakıtların karayolu ulaşımında kullanılan yakıtlar içinde yüzde 10 pay sahibi olması düşünülüyor.Şirketlerin de sorumluluğu varSadece hükümetler değil şirketlere de sorumluluklar düşüyor. Şirketler yarattıkları kirlilik için izin belgeleri alacak. Şirketlerin atmosfere ne kadar zehirli gaz bırakabileceğini belirleyen kotalar artık Brüksel’de belirlenecek. Uygulamada ülkelerin ekonomik durumları da göz önünde bulundurulacak. Zengin ülkelerin hedefleri daha ağır olacak, yoksul ülkelerin emisyonlarının artmasına izin verilecek.
Planın uygulanması için üye ülkeler ve Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanması gerekiyor.
Ancak bazı üye ülkeler Rusya ve Çin’le rekabeti yitirmemek için bu plana sıcak bakmıyor. Bu da bu onay sürecini geciktirebilir. Çevreci örgütler de hedeflenen yüzde 20 oranının az olduğu görüşünde. Çevreciler, Birlik üyesi ülkelerin sera gazı salımının 2020 yılına kadar yüzde 30 oranında azaltılmasını istiyor.
AB Komisyonu, önlemler sayesinde karbondioksit salınımının yılda 900 milyon ton kadar ve fosil yakıt kullanımının yılda 300 milyon ton kadar azaltılacağını belirtiyor. Komisyon, yıllık yaklaşık 15 milyar euro maliyet getireceği hesaplanan yenilenebilir enerji zorunluluğunun yüksek teknolojinin desteklenmesi, yaratılacak yeni istihdam ve enerji ithalatı bağımlılığının azaltılması gibi avantajlar dikkate alındığında tercih edilebileceğini ifade ediyor.

ANTARTİKA BUZULLARI ALARM VERİYOR

Sayısal veri tahminlerine göre 2006′da kıtadan kopup denize karışan buz miktarı 192 milyar ton. Bu rakam Nil Nehri’nin bir yıl içinde denize döktüğü su miktarının iki katından fazla.
Antarktika kıtasında şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı araştırmaya göre küresel ısınma son 10 yıl içinde kıtadaki buz kaybı hızını yüzde 75 oranında artırdı.Tahminlere göre 2006′da kıtadan kopup denize karışan buz miktarı 192 milyar ton. Bu rakam Nil Nehri’nin bir yıl içinde denize döktüğü su miktarının iki katından fazla. Bu, buharlaşma ve yağışlar dışarıda bırakılarak yapılan hesaplara göre dünyada deniz seviyesinde 0.5 mm.’lik yükselme anlamına geliyor. 1900-2006 yılları arasındaysa deniz seviyesinin 10-20 cm. arasında yükseldiği tahmin ediliyor.
Antarktika’nın tamamen erimesi durumunda deniz seviyelerinin metrelerce yükselebileceği düşünülüyor. Bu, nüfusun yoğun olduğu delta bölgeleri için tehdit oluşturuyor.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ AFETLERİ AĞIRLAŞTIRIYOR

Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç Dernekleri Federasyonu, ikilim değişikliğinin sıtma, dang humması gibi hastalıkların yayılmasını artırdığını, temiz su ve gıdaya ulaşılmasını zorlaştırdığını açıkladı.
Federasyon, 2008 ve 2009 yılları için, küresel ısınma tehdidi nedeniyle yardım için kullanılmak üzere yılda 292 milyon dolar bağış talebinde bulundu. Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Markku Niskala, sağlık bakımı ve afet yönetiminin istenen miktarın yüzde 75’ini oluşturduğunu, dolayısıyla bu miktarın uzun dönemde yeterli olmayacağını söyledi.Federasyona bağlı 186 ulusal kızılay ve kızılhaç derneği, kasım ayında yapılan strateji belirleme toplantısında, iklim değişikliğinin etkilerine karşı yardımların artırılması istenmiş ve risk azaltma programları, afet hazırlıkları gibi çeşitli stratejiler üzerinde anlaşmaya varılmıştı.

GERİDÖNÜŞÜMÜN FAYDALARI

Hammaddeye olan ihtiyaç azaltırEndustriyel kuruluşlarda Geridönüşüm, hammaddeye olan ihtiyacı azaltır. Geridönüşümle, önceden kullanılmış materyallerin yeniden kullanılması, her seferinde aynı oranda hammaddenin doğadan alınmasına gerek bırakmaz.
Enerji tasarrufu sağlar. Geridönüşüm sırasında maddeye uygulanan kimyasal ve fiziksel işemler, hammaddeye uygulanandan daha az olduğundan, işlem sırasındaki enerji ihtiyacını azaltır. Hammaddeyi kaynağından çıkarıp, işleneceği mekana taşımak ve işlemek, geridönüşümden daha çok enerji gerektirir. Dolayısıyla üretimde, hammade kullanımını azaltmak büyük oranda enerji tasarrufu sağlar. Örneğin aluminyum kola tenekelerini geridönüştürmek, ham alümünyumdan yeni kola tenekeleri üretmeye oranla %95 enerji tasarrufu sağlar. Kullanılan maddeye göre tasarruf edilen enerji oranı değişmektedir fakat göz ardı edilemeyecek bir gerçek var ki geridönüşüm, hatırı sayılır oranda enerji tasarrufu sağlamaktadır.
Çöp alanlarına olan ihtiyacı azaltırÇöpler geridönüştürüldüğü zaman, yeni çöp alanlarına olan ihtiyacı azattığı gibi, hava kirliliğine büyük etkisi olan çöp alanlarındaki çöplerin yakılmasını önler. Sonuç olarak geridönüşüm, çöplerin toplanması ve yokedilmesi için ihtiyaç duyulan alanı azalttığından, yeryüzünde daha temiz ve sağlıklı alanın kalmasını sağlar.
Ekonomiye olan etkileri; Geridönüşüm kısa vadede pahalı gibi görünse de, uzun vadede ekonomiye büyük katkılar sağlamaktadir. Öncelikle hammaddeye olan ihtiyacı azalttığından doğal kaynakların etkili kullanımını sağlar. Bu da kaynakların tükenip, ithal edilmesine ve ekonomik problemlerin ortaya çıkmasına engel olur. İkinci olarak geridönüşüm, yeni iş alanları ve yeni çalışma imkanları yaratmaktadır. Yapılan yatırımlarla yaratılan çalışma imkanları ve hammaddeye olan ihtiyacın azalması sayesinde ülke ekonomisi büyük ölçüde kazanç sağlamaktadır.
Ozona ve Küresel ısınmaya olan etkileri; Katı atıkların azaltılması ve geridönüşüm küresel iklim değişikliklerini etkilemektedir. Geridönüşüm kimyasal maddelerin yanmasını önlediğinden, yanma esnasında açığa çıkan zararlı gazların ozon tabakasına ve küresel ısınmaya olan etkilerini azaltır. Ayrıca geridönüşüm esnasında materyallerin yeniden dönüştürülmesi, hammadde işlenimi esnasında, hammade içerisinde var olan diğer kimyasallarında yanmasıyla açığa çıkan karbondioksiti azaltır. Böylece daha az karbondioksit atmosfere yayılır. Temiz bir çevre ile turizme katkı koyarTemiz bir çevre her zaman turistlerin beğenisini toplar ve ülke için iyi bir imaj yaratır. Hem görsel hemde sağlık açısından çok önemli olan geridönüşüm, doğal hayatın korunmasına da katkı koyar. Doğasına sahip çıkan bir toplum, toplumların gözünde farklılık yaratır.
”Biz bu dünyayı babalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan ödünç aldık”Sonuç olarak, geridönüşüm, doğaya atık olabilecek maddeleri yararlı kaynaklar haline getirip, kaynakların etkili kullanılmasına ve böylece çocuklarımıza daha iyi bir dünya bırakabilmemize olanak tanır.